25 Kasım 2009 Çarşamba

Yapmacık Hareketler Bunlar


Düzenli okuyanlar genel üslubumu bilir. "Erkekler düşündüğünüz kadar tü-kaka değildir"'i anlatmaya çalıştım pek çok postumda..

Birbirine attığı çamurla prim yapmaya çalışan insanları oldu olası anlamaz Öküz.. Çalışmaz çünkü kafası öyle..

Ama...
Ama.... bir erkek grubu var ki... hakikaten pek canı sıkılıyor öküz'ün... Tiksindiğim, fena halde gıcık olduğum, yapmacık ve çıkarcı erkek insancıkları...

Biri demişti, "sen tam bir don juan'sın" diye.. pis pis gülümsemiştim; "ben nire, don juan nire" diye:) Anlamam öyle Don Juan'lıktan.. "tavlama sanatından"... kur yapmaktan... şekilsel ve çıkarcı inceliklerden.. Biri hayatındadır(my girl) yahut değildir.. sevişirsin, yahut sevişmezsin.. hepsi bu.. ak ile kara gibidir öküzland'de.

Sokaktaki x bir erkeğe yapmadığım hemen hiç bir inceliği(yol vermek, adam gibi kelimeler seçmek, anlayışlı olmak vb), "potansiyel meme" umuduyla bir kadına yapmam/yapmadım.. X bir erkeğe neyse(yani hiç bir çıkarım olmayan, rakip firmaya), üç aşağı beş yukarı kadınlara da o..

Misafir gelen kız arkadaşı kapıda "naber y.rram" diye karşılıyorum sanmayın.. o çok ayrı bir mevzu.. Karşınızda kadın varsa, elbette bir erkekle muhattap olur gibi yaklaşamazsınız olaya.
Yahut yanımdaki kadına kapıyı tutmuyorum gibi de anlaşılmasın. Kadın olduğu için tutmuyorum diyelim.. önde ben çıkmışsam; ali de olsa klodya şifır da olsa, kafa çok çok dağınık olmadığı varsaymıyla tutarım elbet kapıyı... Centilmeklikten öte, adam olmakla ilgili birşey diye düşünüyorum.

Geçenlerde Sokak Kedisi yazmış bloğunda.. toplu taşıma aracındaki boş yere oturmaya kalkan delikanlıyı uyarmış bir hanzomuz; "hoop bilader... ayakta kadın var" diye.. Pek severek okuduğum Sokak Kedisi de, "aferim.. bak ne ince hareket" demiş içinden..

Sebep? Ortamdaki kadınlara centilmenliğini gösterip, prim yapma umudu.. Hatta 3 kuruşluk o umut için, kalabalık içinde "bozulan" bir genç erkek...
Aynı adamın, 30mt ileride yere tükürdüğünü, "ne bakıyorsun" yahut "sellektör yaptım da yol vermedin" kavgası çıkarttığını bilmesem; tamam diyeceğim. bak eski İstanbul adamlarından... kibar, eğitimli... adam gibi adam... (ki vazgeçtim; onu dahi demem.. zira ortada "bozulan" bir genç var...)

Güldürmeyin beni.... Ciğerini bilirim bu eşşek adamların.. 40.000 farklı erkek bakışını 3sn'de birbirinden ayırd edebilirim..
Kibarmış.. centilmenmiş.... pehhh... kurtsunuz ulan... ne ötesi, ne berisi.. ucuz planlar yapan aç kurtlar.. başka hiç bir şey değil..

Ben tilki planları, yapmacık süreçleri beceremiyorum; ondan mıdır bu çekememzlik? ha bak bunu tartışırız.... Armudun şeklen iyisini sıklıkla bu tip insanlar yediği için kıskanıyor/çekemiyor da olabilirim; pek mümkün.. içten içe gıcık oluyorum, yeri geldi mi içimden sövüyorum.. sebebinin çok bir önemi var mı; bu da apayrı bir konu zaten.


Peki.. kadınlar yönünden bakalım bir de olaya.. Sokak Kedisi, "biz de biliyoruz o hareketlerin aslında sahte olduğunu. ama mevcut alternatifler içinde, göreceli olarak, o daha mantıklı gibi görünüyor.. zira diğerleri "hiç bilmezken", bu yapmacık da olsa 3-5 ince hareket biliyor" gibi bir bakış ile açıklamış olayı..

İyi de... bu bakışla nereye kadar, nasıl gidebilirsiniz ki? adam "veresiniz" yahut "onun olasınız" diye centilmenlik yapıyor.. evlendiniz... hevesler geçti... ya sonrası?

Ben söyleyeyim... sonrasında tu-kaka oluyor işte erekler... e siz prim verdiniz bu hanzoya vakti zamanında.. hiç mi günahınız yok yaratılan frankeştayn mevzunda?


Arabası arızalanan mini etekli kadına yardım eden bir insan evladı, aynı inceliği zor durumdaki x bir erkeğe de yapmadı mı? miğdeme kramplar giriyor işte o durumda(güvenlik falan mevzu değil burada. neyi kastetiğimi anladığınıza eminim)... Toplu taşıma aracına girerken omuz atarak sırasını aldığı genç erkeği, "ayakta bayan varghhh!!!" diye kalabalık içinde bozan bir erkek.... puffff... allah göstermesin... ben ki overdoze sakin bir adamım; ona rağmen başı belaya sokmak içten dahi değil....

(bu hanzoyla centilmen erkeğin ne alakası var demeyin.. herşeyi devletten beklemeyin; biraz düşünüp, bağlantıyı siz kurun... aynı şey çünkü.. çok çok ucuz...)

21 Kasım 2009 Cumartesi

Bencil Kalpler

Sevgiye, verilen değere aynı şekil ve şiddette karşılık beklemek çok bencilce; bunun farkındayım....

"Kalp sayısı kadar aşk çeşidi var" demişler.... İlla kadın-erkek mevzusu olmak zorunda da değil hatta; doğru demişler muhtemelen.

Acaba diyor iç sesim, "farkında olmasaydım daha mı kolay olurdu herşey?"........

Ne bileyim... tüm bu farkındalığa rağmen acıyor çünkü içeride bir yerler.

Herneyse........

Vücudun neresi laf dinliyor ki, kalp dinlesin.... Öyle değil mi?

Okuyan herkese sevdiği gibi sevileceği, değer verdiği gibi değer göreceği sosyal-duygusal ilişkiler diliyorum.. Ne bir dirhem az; ne bir dirhem fazla..

İmza: Ormantik Öküz

19 Kasım 2009 Perşembe

Hain El Duşları


Günümün önemli bir kısmını, banyo aksesuarlarını kurcalamak amacıyla gittiğim Koçtaş - Bauhaus vb yapı marketlerde geçirdim bugün (bauhouse değilmiş.. tıpkı pratiker olmadığı gibi.. neremle okuduysam vakti zamanında??)..

Birbirinden marifetli tonla zımbırtı icat etmişler görmeyeli.. Gezdim, dolaştım, gördüm ki; şu "multi fonksiyon&yaratıcı tasarım" mevzuları biraz kontrolden çıkmış gibi sevgili okurlar.. acil müdahale gerekiyor!

Tamam kabul... göz biraz fesat... Ama haksızmıyım yahu... şu karşılaştığım duruma bir bakın..

Yukarıda gördüğünüz bir "el duşu".. Dişi bir tasarımcı tarafından yaratıldığı su götürmez bir ürün.. (25 cm gibi boy, 4cm gibi kalınlık.. bir de yeşil tırtıklar eklemiş adiler.. kaymağı olsun diye)

Raflar arasında görür görmez "aha xxx gibi" dedi iç sesim(-ki iç sesim sıklıkla terbiyelidir).

Benzer işlevli bir kaç farklı modeli daha vardı söz konusu ürünün. Ve ne enteresandır ki diğer tüm reyonlar bomboş iken, o reyonun önü, 25'inden 65'ine vıyıl vıyıl kadın kaynıyordu. (fotoğrafı nasıl çektiğimi ne siz sorun, ne ben söyleyeyim).

İşin daha eğlenceli kısmı; fal taşı gibi açılan gözleri ve kulaklarına ulaşmaya çalışan ağzıyla "aaa! bak bunlar güzelmiş. bunu alalım.. evet.. evet!!" diyen bir kadına kocasının verdiği olumsuz ve bir hayli heves kırıcı tepkiydi:)

Söylene söylene uzaklaştı o reyondan..

Düşündüm... "ben olsam ne yapardım??" diye..

Bir el duşunu kıskanmak??

E.. evet... ne var yani! Kulağa komik gelebilir.. Ama... Karımın da benim gördüğüm şeyi görme olasılığı pek yüksek... Ve kendi paramla ne diye karıma alernatif mutluluk edevatı satın alacakmışım yahu??

Öküzüm biliyorum.... Ama çok da fesat değilim, öyle değil mi?

** Önemli **
Fotoğrafa baktıkça salyalarının kontrolden çıktığını hisseden hanımlara not: Şehir efsanesi de olabilir bilemiyorum; ama el duşuyla masturbasyon yapmak isterken vajinasında ciddi(ve hayati) yırtıklar oluşturan bir kadının haberini okumuştum yakın zaman önce.. tazyikli su, dar alan/kaçacak yer çok sınırlı/.... demedi demeyin... gül gibi eşlerini el duşlarıyla aldatanların sonu böyledir işte! :P

iç ses: bir el atmak lazım şu mevzuya... banyo aksesuarlarının bir denetleme kurumu olsun... bir standart getirilsin... yahut medem öyle, biz de meme şeklinde "kese" isteyelim mesela!

Bir enteresan not daha: Daha henüz beynim "rakip edevat/multi functional el duşları"ndaki trajikomik durumla meşgulken, raflar arasında popoma değen bir musluğa verdiğim tepki de, ayrıca görülmeye değerdi sanıyorum:)

12 Kasım 2009 Perşembe

Post Ejaculation Syndrome (+18)


Evet.... Konumuz "erkek milletinin, meşhur ejakülasyon sonrası sendromu"; yani bildiğimiz, "işi bitince döndü g.tünü uyudu" durumu. ("Tam olarak g.tü dönüp uyumak değil yahu" diyecektim; Yok yok... Ben de yaptım, oradan biliyorum... Tam olarak o:P)

Bir yerlerde okumuştum.. erkeğin, "boşa sarfedilen/hatta öldürülen yüzbinlerce potansiyel evladının yasını tutması" olarak durumu açıklıyordu yazı..... "Ana gibi yar olmaz; babalar b.k yesin" gibi laflara pek saygı duymadığım için; çok çok derinlerde bir yerde söz konusu açıklamanın kayda değer bir gerçeklik payı olabileceğini düşünüyorum şahsen.. // iç ses: buradan bakınca ne kadar sevimli, öyle değil mi:)

Sevişmenin öncesi, ortası, sonrası vs hemen her aşamasında içeride hormonal fırtınaların koptuğu, malum.. 3sn önce libido tavandayken, hemen akabinde "neredeyim ben? kim bu kadın?" olabiliyor bünyeler.
Akıl almaz bir dalgalanmadan söz ediyoruz...... ( Elbette benzer şey kadınlar için de geçerli. Orgazm sonrası ağlama krizi geçiren yahut partnerini tekmeleyen kadın fotoğraflarını başka türlü nasıl açıklayabiliriz? )

Herşeyden önce cahil, empati yoksunu/bencil insanların yaptığı gibi yapmamak; kılıç-top-tüfeği bir kenara bırakıp durumu samimiyetle anlamaya çalışmak; ve fizyolojiye/yaratılışa/evrime saygı duymak gerektiğine inanıyorum.

Sevişme öncesi libido nasıl tavan yapıyorsa, ejakülasyon, yani boşalma sonrasında ise tam tersi bir süreç söz konusu.

Hoşunuza gitmeyecek, farkındayım.. Ama merak edenler için erkek iç sesleri, 'içinde bulunulan duruma göre de değişebilmekle bereber', "hasstir ya, ne işim var burada.. offf keşke yapmasaydım.. gitse de temizlensem.. ne oldu bana; neredeyim?" vs 'den çok da farklı değil aslında.. Hatta çoğu zaman, Windows'un meşhur mavi ekranına benzetirim ben bu durumu. "Tilt olmak" gibi birşey; öyle canlandırın kafanızda...

"İçinde bulunulan duruma göre değişebilen" dedim farkettiyseniz.. Evet; aynen öyle... Değer verdiğin bir kadın ve muhteşem şartlarda yaşanılan "tilt durumu" farklı, pişmanlığa sebep olacak artı faktörlerin olduğu durumlarda ortaya çıkan sonuç farklı olabiliyor..

Aşık olduğun kadınla sevişme hususunda derin tecrübelerim olmadığı için büyük konuşmak istemem aslında; ama özellikle "pişmanlık/keşke yapmasaydım durumu", onda en düşük seviyedeydi diye hatırlıyorum.

/ Durumu aslında "yetiştirilme tarzı ve evrimle" de açıklayabiliriz; ama ben, her şeyin ötesinde temel bazı fizyolojik sebepler olduğunu da düşünüyorum

Sebebi, dozajı ve şekli her ne olursa olsun unutmayın ki, "mavi error ekranı" hemen her ejakülasyon sonrasında yaşadığımız ve kontrolü elimizde olmayan birşey. (ejakülsyon ne derece şiddetliyse, o derece yoğun bir kilitlenme yaşanıyor hatta/sanırım/) (pek çok dış etken de söz konusu olabilir eblette.. ama çok geniş bir açıyla olaya bakarsak: "orgazm sonrası kendini kullanılmış hisseden kadın fotoğtafına da", benzer bir hormomanal dalgalanmanın ve bu ejakülasyon sendromunun sebep olduğunu tahmin ediyorum)




Normal zamanlarda olsa belki bu çapta bir sorun olmayacak.. Ama şanssızlık şu ki, aynı dakikalarda, birlikte olunan kadın da olanca gücüyle sizden tam aksi istikamete doğru koşmaya başlıyor.

Erkek milleti ardına bakmadan, pişmanlık/mutsuzluk/tilt olma denizlerine yelken açmış giderken, kadın, pek çoğumuzun normal zamanlarda dahi tahammül edemediği "sarıl bana! beni sevdiğini, senin için ne kadar kıymetli olduğumu söyle" durumunu abartıp, deliler gibi erkeğin paçasına(yakasına mı demeliydim?) yapışıyor... Erkek kaçtıkça, kadın "beni sevmiyor" diye arıza çıkartıyor; kadın bahsettiğim ihtiyacı "ısrarla!!" ifade ettikçe, erkek daha çok kaçıyor...

// iç ses: "İki dakika dur daa! Çatladın mı? dur iki dakika, bi kan beynimize gitsin.." //

Çözümün basit olduğunu düşünüyorum; zira "değer verdiğim kadınlarla" bu süreç sıklıkla sorunsuz/görece az sorunlu atlatılmıştır...(yahut ben öyle sanıyorum)...

Karşılıklı yaklaşılacak... hepsi bu..
Erkek malum sendromunumun en koyu noktasında dahi, iki karış ötede yatan kadınının marjinal bir sarılma/sevilme ihtiyacı duyduğunu; kadın ise, erkeğin olaydan tamamen koptuğunu; dahası, kötü hissettiğini aklından çıkartmayacak..

Erkek biraz kadına yaklaşacak, kadın biraz erkeği anlayıp her seferinde durumun b.kunu çıkartmayacak. bütün olay bu..

Kaldı ki, bu zoraki yaklaşma öyle atla deve bir zaman da almayacak... 2dk.. taş çatlasın 5-10dk... Bütün gün bu hormon dalganalmasını yaşayacak değiliz; düzelecek elbet....

Yine döndük dolaştık "taviz vermeye" geldik farkındaysanız.. zira ortak mutluluk için, her iki tarafından hormonlarının güdümünden eşit oranda taviz vermesi gerekiyor.. Yani "ben değişmem/taviz vermem!!cilerin" becerebileceği bir hede, asla değil..

Kafamı kurclayan ve yazmak istediğim daha tonla "yatay jimnastik arızası" var aslında.. Ama olayın pornografiye kaymasını istemediğim için mevzuyu bir süreliğine erteleyeceğim izninizle.. (ör: oral aktivitelerden sonra kadının ısrarlı öpüşme isteği.. iç ses: offf bi git!!)

11 Kasım 2009 Çarşamba

mmmm seviyorum sizleri !

Çifte kavrulmuş lokum ve Türk kahvesi, eski kaşar-simit ve çay, dökülen çörek otları-susamlar ve sağ işaret parmağı, rakı ve balık, çayır çimen/dağ tepe dönüşü mangal-pirzola ve köy yoğurdu, el arabasından nohut/kurufasulye ve pilav, aile saadeti ve mantı, foto safari ve balık ekmek yahut köfte-turşu, yorgun vücutlara mis! kokulu işkembe çorbası, üşüyene ince belli bardakta koyu-şekersiz çay, bulabilene bir soba ve üzerinde kestane yahut kızarmış ekmek, sevgiliyle boğaza nazır kumpir, pazar kahvaltısında bol baharatlı sucuk, mis kokulu gergin tanışma kahveleri, bol kahkaha rakı sofralarında lakerda-paçanga-acılı ezme vb binbir çeşit renkli meze, pilav ve soya sosu, overdoze kolesterollü kızarmış tavuk derisi, bardakta el yapımı sımsıcak mantar çorbası, domates-kıyma soslu bekar makarnası, her çeşit anne yemeği....

seviyorum sizleri .....

9 Kasım 2009 Pazartesi

Severim 3


- Kedi-köpek mamalarının kokusunu.
(Carefour vb marketlerdeki ilgli reyonlar, bir şey almayacak olsam dahi çeker beni kendine. Hüzünlenirim..)

- Akşam mesai bitiminde, ışıkları kapatıp, arındırıcı müziklerimle ruhumda biriken pislikleri bir kenara bırakarak kanepede uyuya kalmayı.(kediiiiiiiiiii.... kedi istiorum ben yine:( ne güzeldi onlar da varken.. pancar motorlarım, çok özledim sizi)

- Rastlarım bazen; duştan yeni çıkıp, sabun/şampuan kokusu daha henüz üzerlerinden kaybolmamışken yanımdan geçen insanları.. en güzel/pahalı parfümden daha etkileyicidir o taze koku..

- Hani güya ekşın adamım ya.. ısrarla öyle görmek/tanımak istiyor tüm arkadaşlarım(acaba öyleyim de, be mi kendimi yanlış tanıyorum?? neden bu ısrar, kör bakış??)...
Onlara inat aksiyon filmlerinden kaçıp, dram(a) seyretmeyi...
Şeytanlı cinli bir korku filmine ise asla! hayır demem(korku dediğin, gece çişe kalkacakken 2 kere düşündürmeli//aaaaa.. pek sevmem aslında; ama freddy kruger'ın yeni filmi geliyor, ve fragmanı oldukça enteresan.. bir bakın derim//)...

tek başına ckm, nathilus yahut capitol'de gece matinelerini...

- 3-8 yaş arası, mümkünse sümüklü çocukları. (iş güç olmasın, sabahlara kadar oynayayım onlarla)

- Yemeklerden sonra Türk kahvesini(mümkünse ben yapmayayım ama) ..

- Terasımdaki bitkigillerimi...
(İnsan sevdiğini öldürür mü? büyük konuşmamak lazımmış.. Hergün hegün su/bakım isteyen bitkigiller, bazen ölebiliyormuş:P offf... kim uğraşacak şimdi orayı yeniden adam etmekle!)

- Denizi ve parmak buruşturma potansiyeline sahip her çeşit suyu... (ah bir jakuzim olsa da, saatlerce çıkmasam içinden) Şehir hatlarındaki vapurları.. yorucu bir günün ardından, kulakta müzik, kafa camda, gözler kapalı, dalgalarla sallana sallana eve dönmeyi(çook uzun zaman oldu yaşamayalı).. hatta uyuya kalmayı... (hele bir de hava soğuksa.. kar yağıyorsa... )

- Pek kalmadı artık. Safarilerim sırasında rastlıyorum ayda yılda bir... ama, severim küçük mahalle bakkallarını.. kapısının yanındaki file içinde plastik toplar bulunan(kafamıza takardık o fileleri:P).. tezgahlarının üzeri, abidik gubidik tonla renkli abur cuburla dolu.. bakkal amcaların işlettiği.. küçük.. karanlık.. ama gönül değeri 40.000 carefour'a bedel bakkalları .. (cincin istiyorum!)

- Arnavut kaldırımlarını..

- Misafir ağırlamayı(özellikle elleri boş gelmeyip, yanlarında tatlı getiren misafirleri).. pek beceremesem de, yemek yapmayı..

- Tek başına ve günübirlik şehirden uzaklaşmayı.. (çok denedim, olmuyor. yanımda mik mik eden birileri varken rahat edemiyorum. "çişim geldi, yoruldum, acıktım vs" diye mızmızlanan bir yol arkadaşı, günün bütün tadını kaçırabiliyor) Hele bir de arabada güzel yol müzüklerim varsa...

- Yürümeyi.. deli gibi yürür bu öküz.. yürüyerek yorulmak nedir bilmez.. sabahtan akşama yürüyebilme potansiyeline sahip.. (ama mümkünse, kalabalık vb bünyeyi kasacak unsurlardan arındırılmış bir rota olsun).

Severim 2: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/04/severim-bolum-2.html
Severim 1: http://okuzunondegideni.blogspot.com/2009/03/severim-bolum-1.html

Foto: http://ojosrojos.deviantart.com/art/bakkal-39843569

6 Kasım 2009 Cuma

XoX



Fesatlık hususunda yalnız olmadığımı söylüyor iç sesim..
Fesatım, fesatsın, fesatız....

Her güzele bir ayı

Güzel-yakışıklı insanların sıklıkla kendilerinden daha paspal insalarla beraber olduklarını gören atalarımız, "her güzele bir ayı" demiş malum..

Bknz: Aşağıdaki çift, evliymiş mesela..

Anlamadığım şey şu: Ayı olma sırası bana niye hiç gelmiyor!!! ?? Bir kez de ilişkilerimin ayı tarafı ben olsam; omaz mı?

4 Kasım 2009 Çarşamba

Evcil Hayvan Tüccarları

Sahibinden.com'daki hayvan ticareti yapanları boykot eden bir oluşumdan bahsetmek istiyorum sizlere.

Seneler önce boxer cinsi bir köpek sahiplenmek isterken karşılaşmıştım bu insanlarla. Carefour'un ampul/hırdavat vs satması gibi, kedi-köpek ve daha başka bilimum evcil/vahşi hayvanın ticaretini yapıp; binlerce doları havalarda uçuşturuyorlardı.. Üstelik benim araştırdığım zamanlarda, söz konusu hayvanların da önemli bir kısmı kaçak yolla yakalanıp/yurda sokulmuştu. (O sebepledir ki, adreslerini sıklıkla gizli tutuyor; sizi sorgulamadan pet shoplarına kabul etmiyorlardı)

Şahsen, ticari amaçla hayvan satışının ahlaksızlık olduğunu düşünüyorum. Hele hele bunu veterinerler yaptı mı, iyice yoldan çıkıyorum. (özel izinler ile hayvanat bahçelerine yapılan veya besicilik/gıda vb doğal amaçlarla yapılanlar hariç)

Sahibi olduğu kedi köpek yavrulayınca gözünde dolar işaretleri beliren yüzlerce insan var bu memlekette yahu.



Şu fotoğraftaki ilana dikkatli bakın lütfen.
Yerli üretim, toplu satış, Türkiye'nin her yerine kargo ile teslim.. bu ne lan?
Ben kedi yavrularımı verirken üzerine para vermeye razıydım; değil ticaretini yapmak.

Bütün gününü o tertemiz hayvancıklarla geçiren, onları aslında en iyi anlaması gereken bir veteriner hekim, nasıl bu tip bir ticareti düşünebilir; aklım almıyor..
Veterinerler-petshoplar az para kazanıyormuş falan da umrumda değil. Az kazanmak ahlaksızlığa bahane olmamalı.

Millet "her sabah kapının önüne bir tas su koymaktan", "sokaktaki yalnız kedi-köpekleri görünce salya sümük ağlamaktan" bahsediyor... Asıl onlara merhamet etmesi gerekenlerin yaptığına bakın.. Nerede kaldı kaza geçiren bir sokak kedisini alıp, gönülden tedavi etmek..

Elbet sözüm bütün veterinerlere, bütün petshoplara değil.. Tonla işini doğru yapan insan olduğundan hiç şüphem yok.

Ama... bu durum, bizi hayvan ticareti yapan insanları protesto etmekten de geri koymamalı. Buyrunuz adres: http://sahibindencomboykot.blogspot.com/

Not: Ben de köpeğimi(artık hiç bir evcil hayvanım yok, malesef) vakti zamanında bir veterinerden parayla satın almıştım. Ama, benim durumumda en azınan muhattap veteriner değil, bir başkasıydı.. +100/150tl gibi hani temel aşılarının(masraflarının) maliyetine almıştım..

2 Kasım 2009 Pazartesi

Issız Öküz


Seyretmeyecektim güya..... Üstelik yorgundum... uykum da vardı.... yemedi.......

Kabul; var benim içinde bir karı kılıklı... Severim ağlamaklı filmleri..
Yanımda başkaları oldu mu seyredemem; orası ayrı.. Büyü müyü kalmaz ortada.. Utanırım.. Ama... ne bileyim.. severim işte.. yalnızken...

Issız adamı ilk seyrettiğim günü düşünüyorum.. Aynada aksını görmüş bebeler misali, aptal olmuştum... Vardır şimdi içinizde "hah işte! hepiniz böylesiniz! pis ıssız erkekler" diye zikzik eden hanımlar..

ee, evet.. Haklısınız aslında.. Vardır elbet o tip erkekler de... Ama kusuruma bakmayın.. sezarın hakkı sezara.. Memleketim adam olabilmiş genel erkek profilinin, benim durumuma yakın olduğunu düşünüyorum(ıssız öküz sendromu).



Malum.. Kadınlar bir ömür aşk odaklı yaşar iç dünyalarında. Kimi kırk yılda bir çamur sürer özeline.... kimi dizlere kadar çamur içinde.... kimiyse, 40 erkek dener... 40 kalp kırar.. bambaşka sıfatlara muhattap olur... öyle yapar böyle yapar... ama neticede, usta bir cambaz edasıyla bir ömür seke seke gezebilir o çamurun üzerinde.. üstelik, zerre bulaştırmadan üzerine(yahut bulaştırsa dahi, siz göremezsiniz o çamuru)

Ben gezemedim be blog..

Tıpkı ıssız adam gibi, çok şeyi tükettim....
Çok şeyin hiç bir anlamı, hiç bir heyecanı yok artık benim dünyamda..

Kirlettim bünyeyi... Pek çok yanlış yaptım.. Üstelik, hala da yapıyorum zaman zaman..

Hani diyorum ya, bel altı mevzularda hiç öyle marjinal yetenekleri olan/tatmin garantili bir adam değilim diye.. ( Dengesizlerin önde gideniyim. önem verdim mi çuvallar, vermedim mi semaya çıkarım.. ) muhtemelen sebeplerden biri de bu: Pis boğazlar misali, hazmedebileceğimden daha fazla şey tükettim.... kirlettim bünyeyi..

Komik... çaktırmıyorum da aslında... ama yeniden aşık olduğum biriyle sevişirsem, yine saçmalayacağımdan eminim... 3-5 var o hususta tecrübem.. ama genele kıyasla, hemen hiç aşkla sevişmedim ki ben...




Ama bir ayrıntı var ki.. o işte beni düşündüren.. "ıssız öküz-ıssız adam" ayrımıma sebep olan..

Hiç "budur" dediğim biri olmadı benim hayatımda...

Kızardı ilişki yaşadığım kadınlar..
"Herşeyimi verdim sana, istediğin herşeyim vardı.. mutluydun yanımda.. neden istemedin beni, daha ne istiyorsun?" diye...

Keşke.....
Keşke.... daha kolay olabilseydi herşey.. Kalbim ve beynim hiç birbiriyle uyumlu kararlar alamadı.. Kalp istediyse, beyin istemedi.. beyin istediyse kalp istemedi..

Olmadı işte... sormayın "neden?" diye... olamadı bir türlü..

Hiç.... "budur" diyemedim.. aç gözlülük mü, maymun iştahlılık mı... Sorgulamadım da sanmayın.. Ama.... İçimden bir ses, "hem kalbinin, hem beyninin kabul ettiği birini istemek senin de hakkın" diyor...

Öyle meg ryan aşkı falan da aradığı yok kalbin.. Yaş 30 oldu; öğrendi bu gönül de ışıltılı dünyanın kandırmacalarını.. neyin sahte, neyin gerçek olduğunu..



Br ömür gayret ettim kimseyi kandırmamaya, kırmamaya.. ardımda göz yaşı bırakmamaya.. Hatta bilenler bilir; bu olayı biraz paranoya boyutuna dahi getirdim iç dünyamda.. Pek çok şeyi de böyle b.k ettim ya aslında.. Rahatça, sonrasını düşünmeden bir türlü yaşayamadım ilişkilerimi..

Onca gayrete rağmen hep suçlandım.. Hep göz yaşına sebep oldum.. Bazen durumu önceden bildikleri için kuru kuru ağladılar.. bazen salya sümük.. Hata yapmamak için o kadar kastım ki bünyeyi, neticede hep elime yüzüme bulaştı hayat...

"İyi ama neden? neden beni istemiyorsun?" o kadar çok duydum ki bu cümleyi..

Her duyduğumda içimden bir şeyler koptu..
Gerçi... Koptu da neye yaradı?.. bir biri ardına duymaya devam ettim benzer cümleleri.. Anlamadan.. bomboş bir kalp, ne yapacağını bilmez bir ifadeyle..

Bu öyle "şartlar tamam" diye olabilecek bir şey değil gibi geliyor.. Seviştik, eğlendik, güldük, gezdik, sarıldık, beğendik.. her şey tamam.. Bazen "en başından açıkça söylemek" dahi duruma mani olmuyor hatta...

Nedeninin, nasılılının önemi de göreceli aslında... Bir türlü "budur" demedi, diyemedi işte bu salak gönül..

Diyemedikçe de hep "ıssız adam" olmakla suçlandım.. İçten gözlere aldanıp, ne onları istemediğimi anladılar, ne de kalp-beyin anlaşmazlığıma saygı duydular..



Çok şeyi tükettim ben hayatta.. çok şey anlamını, heyecanını yitirdi..
Kimisi olgunlaşmak, erkek olmak, büyümek dedi bunun adına... ben ise kirlenmek...

İsterdim tek tek hepsini sevdiğim kadınla yaşamak.. Olmadı....


Foto: http://sinsiyenidunya.deviantart.com/art/thinking-135517253